1 Ocak 2014 Çarşamba

Hoşgeldin 2014!!



Yeni yılın ilk gününden herkese merhaba!!

17 Aralık 2013 Salı

CONTRAST LOOK

Mac'in Divine Night tanıtımda giydiğim kombinle, etkinlik sonrası kısa bir çekim gerçekleştirdik. Zıt iki renk ve tabi ki vazgeçilmezim siyahlaydım. Tek bir renkle, kombinde renk patlaması yapmak zaten hemen hepimizin uyguladığı bir görünüm; fakat bu kez ben iki kontrast renkle bu patlamayı daha da güçlendirdim. Ayrıca Divine Night koleksiyonundan ürünlerle yapılan makyajımı da burda görebilirsiniz.

Ben bu uyumu çok beğendim, umarım siz de beğenirsiniz...


Sevgilerle :)



İnstagram hesabım için tıklamayı unutmayın.



MAC DIVINE NIGHT MINERALIZE SKINFINISH&WATERPROOF FALSE LASHES

    

Merhaba,


Cuma günü Ankamall'da gerçekleşen MAC-Divine Night tanıtım etkinliğine katıldığımdan bahsetmiştim bir önceki postumda. Divine Night koleksiyonunun ürünleri ile gerçekleşen bir makyajdan sonra çok beğendiğim ürünlerden edindim tabi kendime birer tane. Öncelikle koleksiyonun en başarılı ürünlerinden biri olan Mineralize Skınfinish'ten bahsetmek istiyorum. 

16 Aralık 2013 Pazartesi

MAC DIVINE NIGHT TANITIMI/ANKARA


     
Geçtiğimiz cuma Ankara-Ankamall'daki Mac Divine Night koleksiyon tanıtımındaydık.

Mac'in yeni koleksiyonlarından az çok haberdardım zaten sitelerinden, çok güzel, uygun koleksiyonlar ve setler mevcut. Özellikle yılbaşı özel setleri gerçekten almaya değer. 

15 Aralık 2013 Pazar

NEXT LEVEL








Henüz şehrimize kar inmeden önce, henüz yalnızca deri bir ceketle dışarı çıkıp üşümediğimiz ama günümüzden de  çok eski olmayan bir zamanda işte yine bir siyah-beyaz kombinim. Önce Armada'da Hello Kitty ile, ardından Ankara'da yeni açılan Next Level'da zarif kuğularla... ve bu arada evet bahara kadar siyah-beyaz kombinlerimden vazgeçemeyecek olmam, hayatımın en büyük gerçeklerinden biri! 

8 Aralık 2013 Pazar

Beklenen Kar Geldi, Sıra Yeni Yılda!

Bu yıl çook soğuk havaların da etkisiyle beraber, 9 aydır özlediğimiz karı 4 gözle bekler olduk. Şu soğuğu azıcık da olsa kırsın diye... Ta ki düne kadar. Yani Ankara için... Yazı, güneşi çok severim ama benim mevsimim esasen kıştır. Yünlü, kalın giysilerin içinde kendimi daha korunaklı hissettiğim için belki. Uzun yağmur çizmelerinin, tüylü şapkaların, sıcacık eldivenlerin, içi pamuk gibi kar botlarının verdiği güveni seviyorum belki de. Hem üşümeyi, hem üşümekle savaşmayı seviyorum ya da. Önlem almayı, "ne giysem üşümem?" diye taktikler geliştirmeyi, mücadele etmeyi, savaşırken mutlu olmayı seviyorum evet. 



İçerdeyken dışarda olmayı istemeyi, dışardayken soğuktan içeri girmek için koşturmayı istemeyi seviyorum. Sevdiğimle soğuk diye mekanların kapalı kısımlarına oturup, sigara içmek için 5 dakika diye dışarı çıkıp ,titreye titreye de olsa güle güle, birbirimizin gözlerimizin içine baka baka o 5 dakikayı 20 dk yapışımızı seviyorum. Evdeyken mis kokulu bitki çayları yapmayı, sahlep hazırlamayı, şekil şekil kurabiyeler, muffinler yapıp sevgilimin ağzına sokuşturmayı seviyorum. Film izlerken üşümeyi, battaniyenin altında ellerimizi birleştirmeyi seviyorum. Yıl boyu üşüyen ayaklarımı sevgilimin ayaklarının altına sıkıştırıp uyumayı seviyorum geceleri. Kocaman oldu diye dalga geçtiğim göbeğine sarılarak ısınmaya çalışmayı... Beni, dışarda geçirdiğimiz her saniye sevgilimin ellerine, kollarına muhtaç ettiği için seviyorum kışı...

4 Aralık 2013 Çarşamba

SİSLİ BOLU DAĞI'NDAN AKÇAKOCA'YA

Bolu Dağı tüneli çıkışında çalışma olduğu için, yükseldikçe sislenen dağ yolculuğuna geçiş yaptığımız bir araba yolculuğu bu. Ereğli'ye gitmek üzere yoldayken, keyifli keyifli şarkılar söylerken, "aa dağa çıkıyoruz, oo baya yüksekteyiz, uçuruma bak" diye diye dağın tepesine kadar vardık ama tabi bir hayli zor şartlarda yolculuğumuza devam ederek. Hayatımda daha önce hiç bu kadar yoğun ve daha önemlisi büyülü bir sis görmemiştim. Evet, bu sis denilen şey resmen büyülü! Öyle ki, hem içinde kaybolmak istiyorsunuz, hem önünüzü görmek. Uzun zamandır doğada karşılaştığım hiçbir şeyden bu kadar çok etkilenmemiştim. Şu anda bile deli gibi o sisi yaşamak istiyorum. İnanın bana, gerçekten büyülü!

Tehlikeli yanından hiç bahsetmiyorum bile. Yol kenarlarındaki sis farları iyi ki varlardı ama yine de tam olarak yeterli oldukları söylenemez. Arabadayken 2 metre öteyi göremiyorduk en son. Neyse ki sonra arkamızdan gelen arabayla buluşmak için bir köftecide durduk, dağın tam tepesindeyiz ama.  Sobalı, sıcak, şirin bir köfteci burası ama ne yazık ki adını hatırlayamıyorum. Diğer arabayı ve köfteleri beklerken mekanın arka bahçesini dolaşmak istedim; böylesi bir sisle daha karşılaşmam çok zor çünkü biliyorum. Aşağıda fotoğrafları görünce bana hak vereceksiniz eminim...

Bolu dağı yolculuğumuz bitince, Akçakoca sahilde de vakit geçirdik biraz. Huzurlu, dingin, serin... Denizi özlemişim. Bizden çıplak ayak sahilde yürüyenler, ayaklarını suya sokanlar oldu ama ben aynı işlemi çizmelerimle yapmayı tercih ettim.

Uzun yolculukları bu yüzden seviyorum belki de, dağ bildiğimiz dağ, deniz bildiğimiz deniz. Onları her gördüğümüzde farklı bir yüzlerini gösteriyorlar çünkü bize. Bir bakıyoruz hüzünlü, bir bakıyoruz sinirli... Arada bir eski bir ahbaba hal hatır sormak gibi galiba benim için uzun yol yolculukları. Çok sık değil ama manalı...




















Trençkot: Polo Garage
Çizme: Hunter
T-shirt: Zara
Şal: Benetton
Kot: Levi's
Çizme: Hunter



İnstagram hesabımı görüntülemek için tıklayın.